Stokçuluğa savaş 2 yıl hapis cezası
Hasan Öztürk Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde Caydırıcı ceza olmadan, ne stokçuluk nede fahiş fiyat artışlarının önlenemeyeceğini yazdı. İşte Öztürk'ün o yazısı.
Editör: Karaman Ajans
15 Aralık 2021 - 09:20
Fahiş fiyatlar ve dövizdeki dalgalanmalar yüzünden ekonomide zor günler geçiriyoruz. Fahiş fiyat artışlarıyla birlikte “stokçuluk” da almış başını gitmiş durumda. Hükümet, stokçularla ve fahiş fiyat artışları yapanlarla mücadeleye yönelik “yeni” düzenleme için adım attı. Çünkü şu anda mevcut yasa ve yönetmelikler, bırakın stokçuluğu ve fahiş fiyat artışı yapanları cezalandırmayı neredeyse teşvik ediyor!
2020’DE YAPILAN DÜZENLEME ÇOK YETERSİZ KALDI
16 Nisan 2020’de pandemi şartları göz önünde bulundurularak Meclis’ten geçen torba yasa ile 6585 sayılı “perakende ticaretini düzenleyen yasa”ya bir ek madde konuldu. Bu yeni maddeye göre, cezalar artırıldı. Ticaret Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde “Fırsatçılara ağır ceza getirildi” diye hala paylaşılan o düzenleme şöyle:
“(..) fahiş fiyat artışı ve stokçuluk yapanların cezaları katlanarak artırıldı. Buna göre, fahiş fiyat artışı yapanlara verilen 10 bin TL’lik ceza sınırı 100 bin TL’ye kadar çıkacak. Stokçuluk yapanlara verilen 50 bin TL’lik ceza sınırı ise 500 bin TL’ye çıkacak. Bu para cezalarını uygulama yetkisi Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu’na ait olacak.”
2020’deki bu düzenleme çok yetersiz. Bugünlerde yeniden bir düzenleme yapılacak. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 240’ıncı maddesi de çok geri bir yasa. “Belli bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınarak kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olan kişi, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” hükmünün de değişmesini bekliyoruz.
Zira cezaların caydırıcılığı kocaman bir soru işareti olarak karşımızda duruyor. Düşünsenize, stokçuluk ve fahiş fiyat artışıyla “voleyi vuran” bir kurnaz, birkaç ay hapis cezasına ya da bir otomobilin yarı fiyatı kadar cezaya dünden razı olmaz mı? O yüzden, 2018’den bu yana defalarca yaptığımız öneriyi bugün bir kez daha yapmak istiyoruz: “Cezalar caydırıcı olmalı, gelire göre ceza uygulanmalı!”
CAYDIRICI CEZANIN GÜCÜNE BİR ÖRNEK: TERS YÖNDE PARK EDENE BİLE AĞIR CEZA
Yıllar önce Amerika’nın Şikago kentinde araç kullanırken başımdan şöyle bir olay geçti: Şehir merkezinden Şikago Üniversitesi kampüsüne kadar olan otobanda hız sınırına ve kurallara uymam konusunda araç sahibi arkadaş beni en az 3-5 kez uyardı. Üniversite kampüsünde park etmek için yer ararken, hemen sağımda 50 metre ileride bir boşluk gördüm. Sinyalimi verip döndüm ki yanımdaki arkadaş, “Ne yapıyorsun abi, burası tek yön” diye feveran etti. Frene bastım. Geri geri çıktım. Zaten 10 metre var yok o kadar gitmiştim.
“Ne oldu” dedim. “İncin top oynuyor, kimseler yok. Üstelik Pazar günü gideceğim mesafe 50 metre bile değil” diye izah etmeye çalıştım. Arkadaşın rengi çoktan atmıştı. Eli ayağına karışmıştı. “Dön çabuk dön. Tek yöne girilir mi” diye söylendi.
Sonra o 50 metre ilerideki parka girebilmek için üniversite kampüsünün içerisinde levhaları takip ederek en az 500 metre mesafe kat ettim. Aynı yere bu kez nizami olarak aracı park ettim. Dedi ki “Kimse görmeden bile olsa aracı oraya park etseydin. Ters yöne park ettiğin için çok ağır ceza kesilirdi. Bir de üstüne mahkemeye çıkmak zorunda kalırdın!” Cezanın caydırıcılığı böyle bir şey sanırım!
GELİRE GÖRE CEZA OLACAK Kİ CANI YANACAK. CANI YANACAK Kİ KURAL HATASI YAPMAYACAK. İŞTE ÖRNEK:
18 Mart 2016 tarihinde o zaman Hürriyet’te yazan İsmet Berkan bu konuda şunları kayıtlara geçirmişti:
“(…) Amerikan The Atlantic dergisinde çıkan bir haberden öğrendim; dünyanın bazı ülkelerinde trafik cezaları öyle sabit falan değilmiş. Derginin haberinden aktarıyorum: Reima Kuisla adlı bir Finli işadamı, saatte 90 kilometre hız limiti olan bir yolda 120’nin üzerinde giderken radara yakalanmış.
Polis gelmiş, ehliyetini ve ruhsatını almış Kuisla’nın, sonra bilgisayarını açmış polis ve ulusal gelir vergisi veri tabanına girmiş, işadamının yıllık gelirini öğrenmiş, ardından da ceza makbuzunu uzatmış. Makbuzda Türk Lirası’yla yaklaşık 160 bin lira yazıyormuş. (Bugünün karşılığı 700 bin TL H.Ö)
(…) Sadece Finlandiya değil, Nordik ülkeleri Norveç, İsveç ve Danimarka’da da bu ceza sistemi uygulanıyor, Almanya ve Fransa’da da. Sistem şöyle işliyor: Trafik suçu işleyen kişinin yıllık gelir vergisi beyannamesine bakılıyor, (…) Sonra da o suçun gerektirdiği bir çarpanla günlük kazancı çarpılıyor ve toplam ceza ortaya çıkıyor.
(…) En zenginimizle en fakirimiz, diyelim domates aldığında aynı vergiyi ödüyor. Trafik cezalarında da durum aynı. Ben de Türkiye’nin gelir vergisi rekortmeni de hız sınırını geçtiğinde de aynı cezayı ödüyoruz.” Dünyada örnekleri olan, “Gelire göre ceza” uygulamasının bizde de hayata geçmesi “caydırıcılık” açısından önemli değil mi? Cezalar caydırıcı değilse, adalet tecelli etmiyor.
Bu, basit hırsızlık olaylarından tutun da trafik cezalarına kadar, Kabahatler Kanunu’ndan tutun da büyük suçlara kadar böyle! O zaman, bugünlerde fahiş fiyat artışında bulunanlarla, stokçuluk yapanlara öyle bir cezai işlem uygulanmalı ki örnek olmalı. Para cezası öyle 500 bin TL üst sınırla olacak değil, çok daha yüksek olmalı. TCK’daki 2 yıla kadar hapis cezası da “gasp” gibi ağır cezalık olmalı. Ne dersiniz?
2020’DE YAPILAN DÜZENLEME ÇOK YETERSİZ KALDI
16 Nisan 2020’de pandemi şartları göz önünde bulundurularak Meclis’ten geçen torba yasa ile 6585 sayılı “perakende ticaretini düzenleyen yasa”ya bir ek madde konuldu. Bu yeni maddeye göre, cezalar artırıldı. Ticaret Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde “Fırsatçılara ağır ceza getirildi” diye hala paylaşılan o düzenleme şöyle:
“(..) fahiş fiyat artışı ve stokçuluk yapanların cezaları katlanarak artırıldı. Buna göre, fahiş fiyat artışı yapanlara verilen 10 bin TL’lik ceza sınırı 100 bin TL’ye kadar çıkacak. Stokçuluk yapanlara verilen 50 bin TL’lik ceza sınırı ise 500 bin TL’ye çıkacak. Bu para cezalarını uygulama yetkisi Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu’na ait olacak.”
2020’deki bu düzenleme çok yetersiz. Bugünlerde yeniden bir düzenleme yapılacak. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 240’ıncı maddesi de çok geri bir yasa. “Belli bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınarak kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olan kişi, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” hükmünün de değişmesini bekliyoruz.
Zira cezaların caydırıcılığı kocaman bir soru işareti olarak karşımızda duruyor. Düşünsenize, stokçuluk ve fahiş fiyat artışıyla “voleyi vuran” bir kurnaz, birkaç ay hapis cezasına ya da bir otomobilin yarı fiyatı kadar cezaya dünden razı olmaz mı? O yüzden, 2018’den bu yana defalarca yaptığımız öneriyi bugün bir kez daha yapmak istiyoruz: “Cezalar caydırıcı olmalı, gelire göre ceza uygulanmalı!”
CAYDIRICI CEZANIN GÜCÜNE BİR ÖRNEK: TERS YÖNDE PARK EDENE BİLE AĞIR CEZA
Yıllar önce Amerika’nın Şikago kentinde araç kullanırken başımdan şöyle bir olay geçti: Şehir merkezinden Şikago Üniversitesi kampüsüne kadar olan otobanda hız sınırına ve kurallara uymam konusunda araç sahibi arkadaş beni en az 3-5 kez uyardı. Üniversite kampüsünde park etmek için yer ararken, hemen sağımda 50 metre ileride bir boşluk gördüm. Sinyalimi verip döndüm ki yanımdaki arkadaş, “Ne yapıyorsun abi, burası tek yön” diye feveran etti. Frene bastım. Geri geri çıktım. Zaten 10 metre var yok o kadar gitmiştim.
“Ne oldu” dedim. “İncin top oynuyor, kimseler yok. Üstelik Pazar günü gideceğim mesafe 50 metre bile değil” diye izah etmeye çalıştım. Arkadaşın rengi çoktan atmıştı. Eli ayağına karışmıştı. “Dön çabuk dön. Tek yöne girilir mi” diye söylendi.
Sonra o 50 metre ilerideki parka girebilmek için üniversite kampüsünün içerisinde levhaları takip ederek en az 500 metre mesafe kat ettim. Aynı yere bu kez nizami olarak aracı park ettim. Dedi ki “Kimse görmeden bile olsa aracı oraya park etseydin. Ters yöne park ettiğin için çok ağır ceza kesilirdi. Bir de üstüne mahkemeye çıkmak zorunda kalırdın!” Cezanın caydırıcılığı böyle bir şey sanırım!
GELİRE GÖRE CEZA OLACAK Kİ CANI YANACAK. CANI YANACAK Kİ KURAL HATASI YAPMAYACAK. İŞTE ÖRNEK:
18 Mart 2016 tarihinde o zaman Hürriyet’te yazan İsmet Berkan bu konuda şunları kayıtlara geçirmişti:
“(…) Amerikan The Atlantic dergisinde çıkan bir haberden öğrendim; dünyanın bazı ülkelerinde trafik cezaları öyle sabit falan değilmiş. Derginin haberinden aktarıyorum: Reima Kuisla adlı bir Finli işadamı, saatte 90 kilometre hız limiti olan bir yolda 120’nin üzerinde giderken radara yakalanmış.
Polis gelmiş, ehliyetini ve ruhsatını almış Kuisla’nın, sonra bilgisayarını açmış polis ve ulusal gelir vergisi veri tabanına girmiş, işadamının yıllık gelirini öğrenmiş, ardından da ceza makbuzunu uzatmış. Makbuzda Türk Lirası’yla yaklaşık 160 bin lira yazıyormuş. (Bugünün karşılığı 700 bin TL H.Ö)
(…) Sadece Finlandiya değil, Nordik ülkeleri Norveç, İsveç ve Danimarka’da da bu ceza sistemi uygulanıyor, Almanya ve Fransa’da da. Sistem şöyle işliyor: Trafik suçu işleyen kişinin yıllık gelir vergisi beyannamesine bakılıyor, (…) Sonra da o suçun gerektirdiği bir çarpanla günlük kazancı çarpılıyor ve toplam ceza ortaya çıkıyor.
(…) En zenginimizle en fakirimiz, diyelim domates aldığında aynı vergiyi ödüyor. Trafik cezalarında da durum aynı. Ben de Türkiye’nin gelir vergisi rekortmeni de hız sınırını geçtiğinde de aynı cezayı ödüyoruz.” Dünyada örnekleri olan, “Gelire göre ceza” uygulamasının bizde de hayata geçmesi “caydırıcılık” açısından önemli değil mi? Cezalar caydırıcı değilse, adalet tecelli etmiyor.
Bu, basit hırsızlık olaylarından tutun da trafik cezalarına kadar, Kabahatler Kanunu’ndan tutun da büyük suçlara kadar böyle! O zaman, bugünlerde fahiş fiyat artışında bulunanlarla, stokçuluk yapanlara öyle bir cezai işlem uygulanmalı ki örnek olmalı. Para cezası öyle 500 bin TL üst sınırla olacak değil, çok daha yüksek olmalı. TCK’daki 2 yıla kadar hapis cezası da “gasp” gibi ağır cezalık olmalı. Ne dersiniz?
YORUMLAR